“Bazen doğru yolu bulmanın tek yolu önce yolunu kaybetmekten geçiyordu. Öyle bir kaybol ki tünelin sonunda gördüğün ışık, yalnızca bana ait olsun.”
Bir taksiye atlayıp eve geldiğimde taksinin parasını kapıdaki adamlar ödemişti. Habersiz bir şekilde evden çıktığım için annem ve babam canıma okumuştu. Açıkçası onlar bana kızarken söylediklerinin yarısını bile duyamamıştım çünkü uykusuzluktan sarhoş gibiydim. Odama çekilip günün kalanını yoğun bir depresyon içinde geçirmiştim. Uyuyamadığım için hiçbir şey yapamıyor, yapmaya çalışınca da odaklanamıyordum.
Akşamın bir saatinde duvardaki saatle bakışırken telefonuma gelen mesaj sesi saatle olan bakışmamı bölmüştü. Ekrana baktığımda Karun’dan gelen mesajı gördüm. “Farah, piç kocan yanımda. Sesi dışarı vererek birazdan seni arayacağım. Konuşma boyunca bana abi demiyorsun.” Karun’un neyden bahsettiğini anlamak için gönderdiği mesajı tam üç kez okumama rağmen hiçbir şey anlamadım.
Ben burada onun yüzünden uykusuzluktan sürünürken Gurur Bey yeğenleriyle gününü gün ediyordu. Telefon çalınca mesajında yazdığı gibi Karun’un beni aradığını gördüm. Onun yerine Gurur’un aramasını çok isterdim. Boyu posu devrilesice Erhan Bey yüzünden ikimizde bir haftadır birbirimize küsmüştük. Erkeklerin küsmediğini düşünenler henüz Gurur Kalender ile tanışmamıştır.
Telefonu açıp mesajında benden istediği gibi, “Merhaba, Karun,” dedim. Normalde ona abi derdim ama orada ne işler dönüyorsa abi dememi istememişti.
Karun’un hoparlörü gerçekten açık olmalı ki Gurur’un, “Niye abi demiyor?” diyen kısık ama sinirli sesini duymuştum.
“Farah sana bir soru soracağım,” diyen Karun hiç beklemediğim bir soruyla beni şaşırttı. “Beni seviyor musun?” Anlamadım?
Doğru duyup duymadığımdan emin olmak için telefonu kendimden uzaklaştırıp birkaç saniye ekrana bakmıştım. Günlerdir doğru düzgün uyuyamadığım için acaba yine halüsinasyon görüyor ve gerçekte olmayan şeyleri mi duyuyordum? Başlarda Karun’un neyin peşinde olduğunu anlamadım ama biraz düşününce bu Kalender erkeklerinin birbirleriyle uğraşmaktan ne denli zevk aldığını hatırladım.
Belli ki Karun yine amcasını kızdırmanın peşindeydi. Bu yüzden, “Evet,” diyerek başımı salladım. “Seni çok seviyorum.” Bunu ona söylemekte bir sakınca bulmadım çünkü Karun onu bir abi gibi sevdiğimi biliyordu.
Gurur’un kısık ama öfkeli sesini ikinci kez duydum. “Sor bakayim ha şuna, hangi anlamda seveymiş?” Neredeyse gülecektim şivesi değiştiğine göre bu uzaklıkta bile onu kızdırmanın bir yolunu bulmuştum.
Bu seferde Bige’nin fısıltısını işittim. “Hangi anlamda sevdiğini sor.” Anlaşılan Gurur, Bige’ye ve Bige’de Karun’a bunları iletiyordu. Ne yapıyordu bunlar orada? Kulaktan kulağa mı oynuyorlardı?
Karun hem eski karısını hem de Gurur’u kızdırma pahasına, “Farah,” dediğinde sesi her an gülecek gibi çıkmıştı. “Bende seni seviyorum.” Bunları söyledikten sonra aramayı sonlandırdı.
Az önce ne yaşadığımı sorgularken şaşkın gözlerle telefonun ekranıyla bakışıyordum. “Ne tuhaf bir aile bunlar.” Kalenderler hayatımda gördüğüm en sıra dışı ve tuhaf ailelerden biriydi. Bige onlarla bu kadar iyi geçindiğine göre o da en az ailenin fertleri kadar kafası kırık olmalıydı. Bige’nin yerinde o malikanede ben olsaydım bir günde aklımı kaçırırdım.
Gece herkes uyumak için odasına çekildiğinde malikane fazla sessizleşmişti. Saatlerce odamın içinde dönüp durmuş, kendimi uyutmanın çeşitli yollarını denemiştim. Bir ara babam odama gelmiş ve benim için aldığı yeni uyku ilaçlarını vermişti. Son bir haftadır denemediğim uyku ilacı kalmadığı için işe yaramayacağını biliyordum. Sırf babamın gönlü olsun diye gözlerinin önünde ilaçları almıştım.
Babam gittiğinde bile ben iki saat boyunca yatakta dönüp durmuş, Gurur’a bol bol küfrederek yataktan çıkmıştım. Kitap okumaya çalışmış, rahatlatıcı müzikler açmış ve tekrar yatağa girerek sesli masallar açmıştım. Dinlediğim hiçbir masal beni uyutamamıştı çünkü onların hiçbiri Gurur’un sesi değildi.
Saat gecenin dördünü bulduğunda artık çıldırmak üzereydim. Denemediğim son bir şey kaldığı için Gurur’un parfümünü alıp yastığıma sıkmış ve Instagram hesabına girip fotoğraflarından birine bakıp durmuştum. Sarkaç dışında uyumak için ihtiyacım olan üç şey daha vardı. Bunlar Gurur’un kokusu, yüzü ve masal anlatan sesiydi. Parfümü ve fotoğrafı sayesinde ilk ikisini bulmuştum ancak sesi eksikti.
Sesli masal okuyan bir siteye girip onu Gurur’un sesi diye hayal etmeye çalıştım. Düz bir şekilde masal okuyan bu ruhsuz sese tahammül edemediğim için yastığı alıp duvara fırlattım. “Masal böyle mi okunur! Hani nerede mantık hatalarına itiraz ya da her satır başı küfür!” Gurur’un masal okuma şekline alıştığım için hiçbir şey beni kesmiyordu!
Sırtımı yatak başlığına yaslayıp derin derin nefesler aldım. Elim ayağım sinirden titrediği için aklımı kaybetmek üzereydim. Sarkaç veya Gurur olmadan tek başıma uyumanın bir yolunu bulmalıydım. Tüm hayatımı onlara bağlı geçirerek yaşamak istemiyorsam uyumanın bir yolunu bulmalıydım. Telefonumdan gelen müzik sesiyle irkildim. Gecenin dördünde birilerinin beni aramasını beklemediğim için korkmuştum.
Yanımda duran telefona doğru eğilince ekranda yazan ismi görmek kalbimi hızlandırdı. Gurur arıyordu. Ekranımda ise Laz Hödüğü yazıyordu çünkü onu bu şekilde kaydetmiştim. İstemsizce içimde kabaran bir heyecanla hemen telefonu alıp tam açacaktım ki son anda kendime engel oldum. “Ne halt ediyorsun, Farah?” diye kendime kızdım. “Telefonun başında çaresizce beklediğini bu kadar belli edemezsin.”
Hemen açmayıp üçüncü çalışında telefonu açmıştım. Sesimi yeni uyanmış gibi çıkartıp esneyerek, “Bu saatte beni rüyanda mı gördün, Gurur?” diye sızlandım. “Ne istiyorsun?”
“Uyuyor muydun?” Onaylayan mırıltılar çıkardığımda rahatlayarak nefesini vermişti. Gecenin dördünde aklına gelmiş olmalıyım ki uyumanın bir yolunu bulup bulmadığımı anlamak için beni aramıştı. Hayır deseydim hemen çıkıp geleceğini bildiğim için uyuduğumu ona düşündürttüm. Gelmesini istemiyordum çünkü tekrar bana böyle bir şey yaşatma ihtimaline karşı uyumanın bir yolunu bulmalıydım.
“Uykunu bölmeyeyim sen uyumana devam et.”
“Peki.”
Telefonu tam kapatacaktım ki, “Farah,” diyen sıkıntılı sesi beni durdurdu. “Ben uyuyamıyorum.” Neredeyse kahkaha atacaktım. Anlaşılan bu ayrılıkta uykuları kaçan tek kişi ben değildim.
Ona karşı yumuşamamaya çalışarak omuzlarımı dikleştirdim. “Bana ne bundan.”
“Ne demek sana ne? Sen uyuyamayınca ben sana böyle mi yapıyordum?”
“Sensiz de uyuyabiliyorum.” Yatakta yan dönerken bir gram uyku için şu anda her şeyi yapabileceğimi ondan saklamaya çalışıyordum. “Sarkaç olmadan da uyuyabiliyorum istersen hiç geri verme.” Kısa bir duraksamanın ardından, “Benim artık sana ihtiyacım yok,” dedim.
Sertçe yutkunduğunu duydum. “Ne demek bana ihtiyacın yok?” Telefonun diğer ucunda bir hareketlilik sezdim. Sanki yataktan çıkıp deli gibi odanın içinde dönmeye başlamıştı. “Bir kocan olduğunu bir haftada mı unuttun!”
“Bağırıp durma bana. Gecenin bir yarısı tartışmak için beni aradıysan kapatıyorum.”
“Bekle!” Önce sesi kızgın ve sert çıktı ancak daha sonra kapatmamdan endişe ederek sesinin tınısını düşürdü. “Uyuyordum kâbus gördüğüm için uyandım ve tekrar uyuyamıyorum.”
“Bana ne bundan?”
“Ne gördüğümü sormayacak mısın?”
“Rüya yorumcusu değilim ne diye sorayım?”
“Yavrum bak sinirleniyorum. Yine geliyorlar bana sağdan soldan.”
“Bana ne bundan?”
“Şunu söyleyip durma!”
“Peki, söylemem.”
“Bunu da söyleme.”
“Hiçbir şey söylemeyeceğim çünkü kapatıyorum.”
“Kapat ulan!” diye bana resti çekti. “Senin de uykun kaçtı şimdi nasıl uyuyacaksın bakalım.”
Aradığım fırsat ayağıma geldiği için hemen battaniyeyi üstüme çektim. “Uykumu sen kaçırdın beni sen uyutacaksın.” Küfreden sesi beni güldürdü. Beni araması büyük hataydı.
O inatçı sesini duydum. “Telefonda bana masal okutacağını sanıyorsan bundan daha fazla yanılamazsın.”
“Peki, okuma bende gider evdeki erkek kuzenlerimden isterim bunu.”
“Uzan yatağa istediğin masalı okuyacağım!” Kıkırdadığımda, “Gülme şöyle,” diyen sinirli homurtusunu duydum. “Zaten gülüşünü de göremiyoruz bir haftadır.” Son söylediklerini sanki istemsizce ağzından kaçırmıştı.
Uzanıp komodinin üzerindeki kablolu kulaklığı telefona taktım. Başımı onun parfümünün kokusunun sindiği yastığa yasladığımda kulaklıklardan birini kulağıma taktım. Galeriye girip Instagram’dan aldığım fotoğrafını açtım. “Tamam, ben hazırım masal okuyabilirsin.” Artık uyumam için gereken tüm şartlar tamamdı.
Gurur istediğim gibi bana masal okumaya başladığında bu sefer uyuyacağıma çok emindim ama yine hüsrana uğradım. On dakika boyunca masal okuyan sesini dinleyip, yastığımdaki kokusunu soludum ve ekrandaki fotoğrafına baktım ancak hiç işe yaramadı! Her şey fazla yapay geldiği için işe yaramıyordu. İhtiyacım olan şey bir şişedeki parfüm değil Gurur’un ten kokusuydu.
Ruhu olmayan bir fotoğrafa bakmak yerine onun yakışıklı suratındaki mimikleri görmeli, ruhunu gözlerinin içinde izlemeliydim. Yanımda olmayınca masal okuyan sesi bile beni uyutmaya yetmiyordu. Masalın ortasında nefes alışlarımı düzenli çıkartıp ona uyuduğumu düşündürtmeye başladım. Uyuduğuma emin olmak için masalı sonuna kadar okumuştu. Tüm bu süreçte hiç konuşmayıp çoktan uyumuşum gibi rol yapmıştım.
Masal bittiğinde derin bir nefes alıp uyuduğumu sandığı için, “Seni uyuttuk uyutmasına da bakalım biz nasıl uyuyacağız,” diyen içli sesini duydum. “Rüyalarımda bile artık rahat vermiyorsun.” Bu ondan duyduğum son şeydi daha sonra telefonu kapatmıştı. Şu inadı bırakıp eve dönse her şey son bulacaktı.
Onu çok özlemiştim.
***
Sabah annem ve babam odama gelip dün gece de hiç uyumadığımı görünce babam daha fazla dayanamamıştı. Artık buna bir son vereceğini söyleyip odamda çıktığında ne yapacağını kestirememiştim. Ta ki annem birkaç saat sonra odama gelip Kalenderlerin akşam yemeğine bize geleceğini söyleyene kadar. Babam Karun ile konuşup bir haftadır Gurur yüzünden anesteziyle uyuduğumu söyleyip gerçekleri biraz çarpıtmıştı.
Bir hafta değil sadece üç gece narkoz almıştım. Karun olanları duyunca devreye girip Gurur ile ikimizin arasındaki bu sürtüşmeye son vermeye karar vermişti. Bu yemeğin amacının bizi Gurur ile barıştırmak olduğunu biliyordum. Acaba Karun, Gurur’u gelmeye nasıl ikna edecekti? O inatçı herif ben ona gitmedikçe buraya gelecek biri değildi.
Dünürlerimiz ilk kez evimize yemeğe gelecekleri için akşama kadar annemin telaşı hiç bitmemişti. Her şeyin kusursuz olmasını istediği için bir geceliğine çocukları bile evden kovmuştu. Akrabalardan kimsenin ayak altında dolaşmasını istemiyordu. Bu yüzden Kılıç Aslan, İskender, Nihat, Esvet ve Zaza’yı bir otele göndermişti. Onlar da bu cümbüşün bir parçası olmak istemedikleri için dünden razıydılar geceyi dışarıdan geçirmeye.
Akşam üstü Esvet beni arayıp nezarette olduklarını, İskender’in otelde bir kavga çıkartarak hepsini karakolluk ettiğini söylemişti. Babam onları oradan çıkartıp farklı bir otele götürmesi için birilerini göndermişti. Bence İskender yine onlarla gitmeye yanaşmayacak, bir gece nezarethanede kalıp cezaevine olan özlemini dindirmeye çalışacaktı.
Şu zamana kadar Aksa ile nezarethanelerden uzak durmuştuk ama er veya geç İskender’in ikimize de bu deneyimi yaşatacağını biliyordum. Kalenderlerin gelme saati yaklaştıkça annem karabasan gibi tepeme çöküp hazırlanmam için bana baskı uyguluyordu. Her an gelebilirlerdi ancak ben salondaki koltukta kalkmıyordum. Günlerdir beni uykusuz bırakmışken bir de Gurur için hazırlanacak mıydım? Pijamalarla oturuyordum.
Gelenleri burada istemediğimi gösterircesine rahatımdan ödün vermemiştim. Beyaz bir tişört ve çizgili pijamamla duruyordum. Uzun çoraplarımı ayaklarıma geçirmiş ve yünlü terliklerimi giymiştim. Saçlarımı kalem yardımıyla dağınık topuz yapıp siyah çerçeveli gözlüğümü takmıştım. Annemin bana kızması umurumda bile değildi kendi evimde istediğim gibi giyinirdim.
Benim dışımda evdeki herkes özenle hazırlanmıştı. Seçil bile iki kat makyaj yapıp gözlerini kapıya dikmişti. Gelen sanki benim değil onun kocasıymış gibi saatlerce hazırlanmıştı. Annem şık bir elbisenin içinde tepemde dikilirken artık bana yalvaracak duruma gelmişti. “İki aile ilk kez bir araya geliyor ve sen dünürlerimizin karşısına bu şekilde mi çıkacaksın? Farah bugün bir kuğu olmana ihtiyacım var.”
“Anne ben ördeğim!”
Kaşlarını çattığında her an kafama bir tane geçirebilirdi. “Bir geceliğine kuğu olsan ölmezsin!”
“O zaman bir ördek yerine kuğu doğursaydın.”
Böbürlenerek baştan ayağa kendini gösterdi. “Benim muhteşem ötesi genlerimde bir sıkıntı yok sen babanın tarafına çekmişsin.” Yengem veya amcamın onu duymasını zerre kadar umursamıyordu.
Salonun kapısı açıldığında babam yanındaki Kalenderler ile içeri girmişti. Tüm aile komple gelmişti. Gurur’un gelmesini beklemiyordum ama o da buradaydı. Annem yüzündeki tebessümle, “Hoş geldiniz,” diyerek onları karşılarken oturduğum yerde Gurur’a ters bakışlar atıyordum. Onu karşılamak için ayağa bile kalkmamıştım.
Gurur baştan ayağa üzerimdeki pijamalara bakarken yüzünde eğlenen bir ifade vardı. Buraya gelirken beni pijamaların içinde göreceğine çok eminmiş gibi hiç şaşırmamıştı. Gözleri yüzüme kenetlendiğinde ilk dikkatini çeken gözlerimin altındaki koyu halkalar olmuştu. Dudaklarındaki kıvrılma kaybolduğunda artık ona yalan söylediğimi, dün gece de dahil hiç uyuyamadığımı anlamıştı.
Gözlerinin yeşiline işleyen yoğun suçluluk duygusunu ve pişmanlığı çok net gördüm. Bir gece bile beni uykusuz bırakmaya kıyamadığı için bana masal okuyan adam, bir hafta boyunca beni uyutmamıştı. Bunu anlamak bile kendine kızmasına neden olduğu için yüzü sertleşmişti. Kaşları büküldüğünde özür diler gibi gözlerime bakınca bakışlarımı ondan çektim. Ona kızgın ve kırgındım.
İki aile ayaküstü birbirleriyle selamlaşıp tanıştıktan sonra doğrudan yemek masasına geçilmişti. Çok geç geldikleri için annem yemeklerin daha fazla soğumasını istemiyordu. Zaten buradaki herkes birbirini tanıyordu bir tek Bige bizimkileri ilk kez görüyordu. Kırmızı bir elbisenin içinde çok güzel görünen Bige adeta ışık saçıyordu.
Yemek salonuna geçtiğimizde hiç istememe rağmen annem beni zorla Gurur’un yanına oturmuştu. Masada dönen konuşmalardan kendimi soyutlayıp yemeğimle ilgilenmeye çalışıyordum ancak Gurur’un bakışlarını üzerimde hissederken bir şeyler yemek çok zordu. Günlerdir beni görmeyince çok özlemiş gibi gözlerini üzerimden çekmiyordu. Ona bakmasam bile bakışlarının yakıcılığını her zerremden hissediyordum.
Caner abim yemeğin başından beri onları burada istemediğini belli ederek babamı sinir etmeye başlamıştı. Herkesin dikkatini çekecek şekilde abartıyla yüzünü buruşturup, “Ne zaman bitecek bu yemek?” diye sordu. “Can sıkıcı olmaya başladı.” Bir an önce yiyin de gidin der gibi konuşmuştu.
Babam daha fazla dayanamayıp tam abimi uyaracaktı ki Bige gözlerini Caner’e dikti. Ona kapıyı gösterdiğinde evin hanımı oymuş gibi rahattı. “Bu masada olmaktan memnun değilsen siktir git.” Ev sahibini evinden kovan o değilmiş gibi Caner’e tehditkâr bir gülümseme sundu. “Aksi takdirde can sıkıntını gidermek için işe canını almakla başlayacağım.”
Karun gülmemeye çalışarak karısını gösterdi. “Buna yeltendiğinde onu durdurmam.”
Gurur rahatça omuzlarını kaldırıp indirdi. “Keyifle izlerim.”
Annem gereksiz bir heyecana kapılarak, “İçeride çekirdek vardı,” deyince hepimizin bakışlarının hedefi oldu. Abimi dövdürmeye ne kadar istekli olduğunu saklayamamıştı.
Annem pot kırdığını anlayınca konuyu toparlamaya çalışarak, “Ay ne çekirdeği,” diye yapmacık bir sitemle Bige’yi kınamaya başladı. “Evimize gelip oğlumuzu dövecek, bizde çekirdek çitleyerek izleyecek miyiz?” Aceleyle başını iki yana salladı. “Asla buna müsaade etmeyiz.” Tabii ki kimse ona inanmamıştı.
Babam artık ona yalvaracak hale gelip, “Demet sus artık,” diye kıvrandı. Zavallı adam ne çekiyordu annemden.
Babama şirinlik yapmaya başlayan annemin rol yeteneğini şaşkınlıkla izliyordum. “Hayatım Bige hamile ya şimdi, belli ki canı birilerini dövmeyi istemiş.” Dudaklarını büzerek babama gülümsedi. “Hamile kadınları mutlu etmek sevaptır diye öyle demiştim. Ben konuklarımı en iyi şekilde ağırlayan bir kadınım.” Gözleriyle abimi gösterdi. “Caner zaten alışık dayak yemeye.” Biri artık annemi susturabilir miydi?
Bige hamile miydi? Bunu bile daha şimdi öğrenirken Bige anneme gülümsedi. “Çok düşüncelisiniz, Demet Hanım.” İçimden bir ses bu iki kadını yan yana getirmek çok sakıncalı diyordu. Bige, annemi daha şimdiden sevmeye başlamış gibi, “Size hayran kaldığımı söylemeliyim,” dedi içtenlikle.
Annem öz kızına bakar gibi ilgili gözlerle onu izliyordu. “Bende seni çok sevdim daha sık bizi ziyaret etmelisin.” Ona beni gösterdi. “Farah ile arkadaş olmanızı çok isterim. Hakkında duyduklarım doğruysa Farah’ın eltisinde öğreneceği çok şey var.” Annem birazcık bile Bige’ye benzememi istediğini saklayamıyordu. Bige’yi bende seviyordum ama ona benzemek gibi bir niyetim yoktu. Birilerinin kopyası olmak yerine ben kendimi kusurlarımla seviyordum.
Annem Bige’den öğreneceğim bir şeyler olduğunu söyleyince suskunluğunu bozan Seçil, “Ne gibi mesela?” diye sordu. “Farah’a ne öğretebilir ki?”
Bige’nin kıvrılan dudaklarını gördüm. “Ne mi öğretebilirim?” Seçil’in gözlerinin içine derin bir kinayeyle baktı ve sırıttı. “Mesela biri kocasına asılırsa boynunu beş farklı yerden kırmayı öğretebilirim.” Sertçe yutkundum. Bige, Seçil’in Gurur’a attığı kaçamak bakışları yakalamış olabilir miydi? Kadınlar bu tür şeyleri çok hızlı sezerdi.
Sırf Seçil’e bir ayar vermek için suskunluğumu bozdum. “Bunu öğrenmeye can atıyorum,” diyerek buradaki herkesi şaşırttım. Gurur’a kızgın olmama rağmen Seçil’e duracağı yeri göstermek için Gurur’un koluna girdim. Bunu yaparken bakışlarımın hedefinde Seçil vardı. “Eminim öğreneceklerim çok işime yarayacak. Sen ne düşünüyorsun, Seçil abla?” Bundan nefret etmesine rağmen inadına ona abla demiştim.
Benden böyle bir atak görmenin mutluluğuyla annem elini göğsüne bastırdı. “Gururlu bir anneyim şu anda.” Daha sonra beni sinirden deli ederek Gurur’a döndü. “Oğlum sende eve geri dön de gerçek anlamda gururlu bir anne olayım.” Keşke bu gece bende kuzenlerimle otele gitseydim!
Gurur’dan hiç ses çıkmayınca başımı çevirip ona baktım. O ise kolundaki elime bakıyor, bunun keyfini çıkartıyordu. Ona bu kadar sinirliyken koluna girmemi beklemiyordu. Yeşil gözlerini gözlerime diktiğinde orada gördüğüm haylaz parıltılar beni utandırdığı için hemen kolundan çıkıp önüme döndüm. Bu hareketim onu güldürmüştü. Gülüşünün o erkeksi hoş tınısını duymak bile ona olan öfkemi yatıştırıyordu ve kalbimi eritiyordu.
Bige’nin ete olan düşkünlüğünü Gurur’un düzenlediği o yemekte yeterince görmüştüm. Ağzının suyunu akıtarak tabağındaki bonfileye uzanmıştı ki midesi bulanmış gibi yüzünü buruşturdu. “Anneciğim bırak artık şu inadı.” Herkesin içinde başını eğip karnıyla konuşmaya başlayacak kadar rahat ve kaygısız bir kadındı. “Yahu sende de ne Laz inadı varmış. Hiç mi anne tarafına çekmedin?”
Karun’un önündeki tabağı alıp karnına doğru tuttu. “Hayatımın anlamı, bizim bu tabaktaki şeye ihtiyacımız var.” Tabağı geri yerine koyup çatalındaki brokoliyi tiksinerek gösterdi. “Babam bile bu kadar uzun süre bana ot yediremedi. Sakın brokoli bir ot değil deme çünkü annen için tüm sebzeler birer ot.” Bildiğin doğmamış çocuğuyla konuşuyordu ve karnı henüz belli bile değildi.
“Bige ne halt ediyorsun?” Karun’un soğuk bakışlarını görene kadar bebeği istemediğini hiç düşünmemiştim. Bige karnıyla konuşmaya başlayana kadar keyfi yerindeydi ancak şimdi ifadesi fazla katıydı.
Boşandıktan sonra aynı evde yaşadıklarında bile aralarında bazı sorunlar olduğunu biliyordum. Ancak bir bebek yaptıklarına göre sorunlarını hallettiklerini düşünmüştüm. Yanılmışım çünkü bebeği hatırlamak Karun’u kızdırmıştı. “Burada bari yapma,” diye Bige’yi uyardı.
Bige onun inadına elini karnına bastırıp Karun’un gözlerinin içine bakarak bebeğiyle konuşmayı sürdürdü. “Anneciğim söyle şu babana rahatsız olan kalksın masadan.” Herkesin dikine giden bir kadındı. “Ya da biz kalkalım yoksa fena olacak.” Masayı Karun’un kafasına geçirecekmiş gibi görünüyordu ve bence onda bu potansiyel vardı.
Bige ayağa kalkınca Karun çenesi kaskatı bir halde onun kolunu yakaladı. “Otur şuraya.”
Misafirlerimiz gözlerimizin önünde tartışmayı sorun etmiyordu çünkü Bige kolunu sertçe çekti. “Biz oturmak istemiyoruz.”
Karun sıktığı dişlerinin arasından, “Siz oturur musunuz şuraya?” diye saçma bir cümle kurdu. Ne izlediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Bige oturmaya yanaşmayıp ters gözlerle Karun’a bakınca Karun ona yenildi ve nefesini sertçe vererek bakışlarını Bige’nin karnına dikti. “Annene oturmasını söyler misin?”
Bige ondan duymak istediği şeyleri duyunca sandalyesine oturdu. “Şanslısın çünkü bebeğimiz babasını üzmek istemiyor.”
“Benim bebeğim değil.”
“Haklısın senin bebeğin değil. Ona başka bir baba bulacağım.”
Karun’un mavilerinde şimşekler çakarken sinirden nevri dönmüştü. “Sikerim!”
Bige gülmeye çalışarak omuz silkti. “Senin bebeğin değil.”
“Benim ulan!” dediğinde Karun’un geri adım atması masadakileri güldürmüştü.
Tam rahat bir nefes alıp önümüze dönmüştük ki bu ikisi yine başladı. Karun kendi tabağını hiçbir şey yemeyen Bige’nin önüne itti. “Ye şunu.”
Bige onun tabağındaki ete bakarken üzgünce dudaklarını büzdü. “Yiyemiyorum kocam.” Kahroluyormuş gibi yüzünde acıklı bir ifade vardı. “Bebek bana et yedirmiyor. Babası kılıklı daha şimdiden yediğim içtiğim şeylere karışıyor.”
Karun’un kaşları alayla yukarı havalandı. “Babası kılıklı mı? Ben senin yediklerine hiç karışmadım.”
“Ama senden olan karışıyor.”
“Yedi ay bunu sürdürecek.” Karun ona doğru eğildiğinde sanki bebeği aldırması için Bige’yi ikna etmeye çalışıyordu. “Daha gebeliğin başındasın farkında mısın?”
Bige’nin bakışları kısıldı. “Ne demek istiyorsun?”
“Doğuma kadar sana hiç et yedirmeyecek. Gerçekten buna hazır mısın?”
“Yedi ay göz açıp kapayana kadar geçer.”
“Seni şişmanlatacak.”
“Doğumdan sonra diyet yaparım.”
“Göğsüne yapışıp duracak hem de her saat başı.”
“Bunu sende yapıyorsun değişen bir şey yok ki,” dediğinde Karun içtiği suyu püskürterek çıkardı. Peçeteye uzanırken yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu. “Herkesin içinde söylediğin laf mı şimdi!”
Herkes bıyık altında gülerek onların atışmasını izlerken Bige masadakileri Karun’a gösterdi. “Bunlarda aynı haltı yiyor ne var bunda?” dediğinde normal bir şeyden bahseder gibi çok rahattı. “Bizler sevişebilen varlıklarız.” Herkes değil, mesela biz.
“Bige ben bu çocuğu istemiyorum.” Karun’un bir anda söyledikleri masada büyük bir gerginliğe yol açtı. Ondan böyle bir çıkış beklemediğimiz için hepimiz şaşkındık. Bige ise donup kalmıştı. Güzel yüzündeki tüm kan çekilirken öylece kalakalmıştı.
Belki de ilk kez bir konuda Karun’a kızmış ve onu onaylamamıştım. Bebekle ilgili bir sorunu varsa yalnız kaldıklarında bunu Bige ile konuşabilirdi. Herkesin içinde böyle bir şey söyleyerek Bige’yi ne kadar zor durumda bıraktığının farkında mıydı? Bige ona en sağlamında okkalı bir tokat atsa yemin ederim içim rahatlardı. Kalender erkeklerindeki bu densizlik çekilecek çile değildi.
Bige kendini toparlamak için lavabo bahanesiyle masadan kalkınca herkesin tadı kaçmıştı. “Bige ile ilgili bir sorunun varsa bunu ona daha uygun bir zamanda ve yerde söylemeliydin!” Sert bir sesle konuştuğumda babam dahil buradaki herkes afallayan gözlerle bana bakıyordu. Bense sinirli bakışlarımı Karun’a dikmiş, yaptığı şeyi onaylamadığımı gösteriyordum.
Olaylara kolay kolay müdahale eden biri değildim ama onun bu yaptığını görmezden gelemedim. “Herkesin içinde onu rencide etmen hoş değildi.” Sandalyemi iterek ayağa kalktım. “Ama siz Kalenderlerde sağduyu ne gezer ki.” Gurur’un omzuna çarparak yanından geçtiğimde arkamdan, “Ben ne yaptım şimdi!” diyen kızgın sesini duydum. Sanki o sütten çıkmış ak kaşıktı.
Bir süre sonra yemeğini yiyen salona geldi. Bige geri döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlamıştı ama Karun’a karşı oldukça mesafeliydi. Annem ile ikisi yan yana oturmuş kendi aralarında konuşuyorlardı. Babam ve Karun hep olduğu gibi işlerden konuşuyorlardı. Seçil ve Caner’in kimi çekiştirdiğini tahmin etmek zor değildi. Caner abimin karısı Yonca yenge ve Nesibe yenge de koyu bir sohbete tutuşmuştu.
Gurur’un yeğenlerinden Melek ve Levent ise telefonda birbirlerine bir şeyler gösterip gülüşüyorlardı. Gurur, Çağıl ile pencerenin önünde ayakta durup onunla konuşuyordu. Peki, ben ne yapıyordum? Herkesten uzak bir köşede oturmuş, uykusuzluğun bana yaşattığı strese direnerek kitap okuyordum. Elimdeki kitabın sayfalarına uyuşuk gözlerle bakarken kendimi burada dönen entrikalardan soyutluyordum.
Okuduğum satır hoşuma gidince gözlerimi kitaptan ayırmadan saçlarımdaki kalemi çıkardım. Sevdiğim cümlenin altını çizerek kalemin arkasını dudaklarımın arasında gezdirdim. Kalemin arkasını dişlediğimin farkında olmadan okuduğum sayfayı bitirmeye çalışıyordum. Boynum kaşınınca kalemi ağzımdan çıkartıp boynuma sürttüm. O kadar halsizdim ki elimle boynumu kaşımaya bile üşeniyordum. Kitaptaki erkek karakterin romantik hareketleri hoşuma gittiği için sık sık gülümsüyordum. Keşke her şey kitaplardaki gibi olsa.
Tutulan boynumu esnetmek için başımı kaldırdığımda Gurur’un bakışlarıyla karşılaştım. Sanki uzun zamandır beni izliyormuş gibi dudaklarında küçük bir gülümseme vardı. Beni izlemek bile onu mutlu etmeye yetiyormuş gibi hissettiriyordu. Yeşil gözlerinde ise vücudumun ısınmasına neden olan yakıcı bir parıltı vardı. İçsel bir arzunun dışa vurumu gibi bana olan bakışları derinleşmişti. Nabzım hızlandı.
Gurur beni istiyormuş gibi bakıyordu.
Aklıma doluşan müstehcen görüntülerle yanaklarım ısınınca hemen önüme döndüm. Sadece bakışlarıyla beni utandırdığını görmek eminim yine onu güldürmüştür ama bunu görmek için ona bakmadım. Umarım bu gece de burada kalmazdı ve ailesiyle giderdi. Tabii bunu yapmadan önce sarkacımı bana vermesini umuyordum.
“Farah o kitabı bırakıp yanımıza gelir misin?” Annemin sesini duyunca başımı kitaptan kaldırmadım. Onu duymamış gibi yaparsam belki beni rahat bırakırdı. “Buraya gelir misin canım?” Hayır, bunu yapmayacağım.
“Farah buraya gel!” Annemin emir kipi taşıyan sert sesini duyunca sanki yoğun bir elektrik akımına uğradım. Hemen başımı kaldırıp, “Peki,” dedim. Yanına gitmek için ayağa kalkmıştım ki annem bu seferde, “Otur yerine,” dedi ve bende oturdum. Benimle bu ses tonuyla konuştuğu sürece bana her şeyi yaptırabilirdi. Orada Bige ile ne işler karıştırıyordu?
Yemekten sonra aradan biraz zaman geçince içecek ve tatlı ikramı başlamıştı. Yine herkes bir yere toplanmıştı. Ne yazık ki gecenin çoğu Bige’nin birilerine sataşmasıyla geçiyordu. Gerçi bu sefer Bige bir şey yapmamıştı Seçil alelade bir şekilde onu kışkırtıyordu. “Kendini bir yıl boyunca neden ölü gösterdiğini çok merak ediyorum?” Sözlü saldırılarda bulunarak Bige’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. “Bunu yapmak için çok haklı bir sebebin olmalı?”
Bige, Seçil’i zerre kadar bir yerlerine takmıyordu. Onun derdi masada herkesin içinde bebeği istemediğini söyleyen Karun’a bir ders vermekti. “Sebebi çok açık değil mi?” Bacak bacak üstüne atarak Karun’un sinirleriyle oynamaya başladı. “Karun ile yaşadığım inişli çıkışlı ilişkiden sıkılmıştım. Bende kendimi ölü göstererek dünya turuna çıktım.” Bunlar kavga etmek için bizim evimize gelmeyi mi bekliyormuş?
Karun’un yüzü kasıldığında dizinde duran eli yumruk oldu. Masada çok ileri gittiği için Bige’nin böyle davrandığını biliyordu. Bu yüzden ona karşı sabırlı olmaya çalıştı. Ancak ikisinin birbirine attığı sinirli bakışlar görülmeyecek gibi değildi. Herkesi susturan bu gergin bakışmayı ben bölmüştüm. Kucağımdaki tabaktan irice yeşil bir erik alıp hart diye ısırdığımda salonda duyulan tek ses benim eriği ısırırken çıkardığım sesti.
Herkesin gözleri beni bulduğunda son derece sakin bir şekilde eriği yemeye devam ediyordum. Erikleri yerken her ısırdığımda çıkardığım katur kutur sesleri Gurur’un sinirlerine dokunuyordu. Bunu çok iyi bildiğim daha çok ses çıkarmaya çaba gösteriyordum. Gurur’un çenesi kaskatıydı. Eriğe tiki olduğu için ben yedikçe onun dişleri kamaşıyor, kaşları çatılıyordu.
Bige ve Karun sık sık tartışarak buradakilere yeterince gerginlik yaratmamış gibi şimdi de biz başlamıştık. Tabaktan aldığım her erikle Gurur’un bakışları ölümcül bir boyuta ulaşıyordu. Dişlerini sıktığı için çenesindeki kaslar seğiriyordu. Seçil ona yaranmak için beni azarladı. “Kaldır şu tabağı,” derken tek derdi Gurur’un gözünde biraz puan toplamaktı. “Ne buluyorsun bu meyveden, aklım almıyor.” İğrenç bir şey yiyormuşum gibi yüzünü buruşturdu. “Çocukken de ceplerini hep erikle doldururdun.”
“Ne yediğimden kime ne?” Rahatsız edici sesler çıkartarak erikleri yerken Gurur ile göz göze geldim. Sinirden gerim gerim gerilen yüzünü görmek daha fazlasını yapmak için beni teşvik ediyordu. Gözlerinin içine bakıp tabaktan aldığım bir eriği hard diye ısırdığımda Gurur bir küfür savurup hışımla ayağa kalktı. “Çocuk!” diye kızıp hemen dışarı çıkmıştı. Huysuz ihtiyar!
Gurur gidince Seçil sinirli bakışlarını bana dikti. Hakkı varmış gibi benden hesap soruyordu. “Yaptığını beğendin mi?”
“Seçil gereğinden fazla Gurur’u savunuyorsun.” Bige dayanamayıp ona sataştığında sözleri Seçil’i dumura uğratmıştı. Bige kakülünü düzeltirken kahve gözlerinin ardında büyük bir ima vardı. “Eniştene olan sevgin takdire şayan.”
Bige’nin bu sözlerle ne demek istediğini bir tek Seçil anladığı için rahatsızlığını gizlemeye çalıştı. “Ne sevgisi canım.” Bige ona soğuk terler döktürüyor olmalı ki gözlerini kaçırdı. “Ben yine gerginlik çıkmasın diye öyle şey etmiştim.”
“Sen şey etme, Seçil.” Bige iğneleyici gözlerle doğrudan ona bakıyordu. “Karı koca arasında olan şeylere şey edip durma. Yoksa birileri de sana şey eder aklın şaşar.”
Seçil ondan sıkılmış gibi daha fazla dayanamayıp saldırgan bir tutum gösterdi. “Senin benimle derdin ne?”
Caner, Seçil’e arka çıkarak Bige için, “Bela arıyor,” dedi. “Susacağı yeri bilmiyor.”
Karun’un mavilerinde tehlikeli bir parıltı geçti. “Sustursana.”
“Bizim gelinimizi susturacak öyle mi?” Çağıl gülerek arkasına yaslandı. “Denesin bakalım.”
“Hır gürün lüzumu yok beyler.” Babam her iki tarafa da müdahale ederek onları yatıştırmaya çalıştı. “Herkes sakin olsun.”
Eriği sesli bir şekilde ısırıp birkaç kişinin sinirleriyle oynadıktan soran ayağa kalktım. Daha fazla burada kalıp iki ailenin çatışmasını izlemek istemiyordum. Hole çıktığımda Gurur’u sırtı dönük bir şekilde telefonda konuşurken gördüm. Gözlerim üst kata çıkan merdiveni bulduğunda yapacağım şey çok basitti. Ses çıkarmadan gizlice yukarı çıkacaktım.
Aklımdaki küçük operasyonu gerçekleştirmeden önce son kez Gurur’u kontrol ettiğimde artık telefonla konuşmadığını gördüm. Yönünü bana çevirmişti ve merdivene olan bakışlarımı yakalamış gibi alaycıydı. İfadesindeki alayın altında onun bile saklayamadığı bir şey vardı ve o da bana duyduğu özlemdi. Elini istemsizce cebinden çıkardığında parmaklarını açıp hafifçe tekrar kapattı. Sanki bana dokunmak için çıldırıyordu.
Aramızdaki mesafeyi kapatmak için bana doğru bir adım atınca hemen merdivene koştum. Kısık bir sesle ettiği küfrü duydum ve hemen sonra, “Farah, bekle!” diye peşime takıldı. “Benden uzun süre kaçamazsın!”
“Seni görmek istemiyorum!” Basamakları ikişer ikişer çıktım. “Benden ve odamdan uzak dur!”
“Odan sikimde bile değil ama karımdan uzak durmayacağım!”
“Ağzı bozuk edepsiz herif!” Bir üst kata çıktıktan sonra hemen dönüp tekrar merdiveni tırmandım. “Bir karın olduğu şimdi mi aklına geldi!”
“Bir karım olduğunu bildiğim için buradayım delirtme beni!”
“Zaten delisin hem de birden fazla raporu olan bir deli!”
Peşimden koşarken o da bana kızıyordu. “Seni yakaladığımda bakalım yine böyle car car konuşabilecek misin!”
“Bırak artık peşimi, görürsün boşayacağım seni!”
“Ben seni boşamadıkça bi sikim yapamazsın!”
“Düzgün konuş!”
“Sende kaçma!”
Odama girip hemen kapıyı kilitlemeyi denedim ancak daha kapatamadan Gurur kapıyı sertçe iterek açtı. Onu burada istemediğimi bilmesine rağmen odama girip kapıyı arkasından kapatarak kilitledi. Anahtarı cebine koyup yönünü bana çevirdiğinde yeşil gözleri alaycıydı. “Şimdi nereye kaçacaksın?”
Banyo kapısıyla bakıştığımda onun da gözleri ikinci sığınağımın kapısını buldu. Önce kapıya baktık daha sonra da birbirimize. Bir anda banyoya koştuğumda benimle aynı aralıklarla harekete geçmişti. Daha ben kapıya ulaşmadan bana yetişip arkadan belimi yakalayarak beni durdurdu. Belimdeki ellerini itmeye çalışırken sırtım onun kaslı göğsüne yaslıydı. Tırnaklarımı ellerinin üstüne geçirip öfkeyle, “Sana benden uzak dur diyorum!” diye bağırdım. Onu burada istemiyordum.
Canını yakmak için tırnaklarımı ellerinin üstüne geçirdiğimde sinirlenerek beni arkaya çekip kapıdan uzaklaştırdı. “Dur da konuşalım artık!” Beni kendine çevirdiği an, “Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok!” diye bağırıp ona tokat atmaya kalkıştım. O kadar sinirliydim ki bunu yapmayı gerçekten denedim.
Gurur refleks gösterip elimi havada yakaladığında kaşlarımı çattım. Bunu görünce dudağının köşesi titredi, dudakları kıvrılmak için onu zorladı ancak ben bu kadar sinirliyken gülmedi. Elimi bırakıp bana yanağını gösterdi. “Tamam, vur hak ettim.”
İkinc
Yorumlar